Diyetisyen kimdir, Kim değildir?

Diyetisyen kimdir, bunlar diyetisyen değildir, bahar güzelşen, beslenme ve diyetetik tarihi, beslenme ve diyetetik bölümü, besin tedavisi

0
1584
bahar güzelşen
www.diyetisyenstore.com
Bahar GÜZELŞEN
Bahar GÜZELŞEN

DİYETİSYEN KİMDİR, KİM DEĞİLDİR ?

  Diyetisyen kimdir, görevleri nelerdir sorusunun cevabı tam bir deryadır. İşte bu yüzden özet olarak “Nerede besin varsa orada diyetisyen için bir altın kase vardır” diyerek öncelikle diyetisyen kim değildir sorusunun cevaplarına bakalım.Diyetisyen sadece zayıflatma işlevi olan, ‘zayıflatma doktoru, diyet doktoru’ etiketlerinin içine hapsedilmemesi gereken, sağlığın en önemli koruyucularındandır.

Diyetisyen insanların aşırı zayıf olmasını isteyen, açlık diyetleri yazan kişi ise hiç değildir.

Obezitenin son yıllarda çok fazla yaygınlaşması sonucu obezite ile savaşta etkin rol oynadığımız için maalesef ki halk arasında işimizin sadece zayıflatmak olduğu sanılıyor.

    Diyetisyen kimdir sorusunun cevabını verebilmek için ise öncelikle beslenme ve diyetetik biliminin doğuşuna bakmak gerekir çünkü beslenmenin öneminin keşfedilmesi hekim dışında bir meslek dalına ihtiyaç duyulduğunu hissettirmiştir. Tarih boyunca, üzerine çeşitli anlamlar yüklenen beslenme, 18.yüzyıla kadar ampirik düzeyde kalmış, bu tarihten sonra bilim adamları besinlerin içerikleri, metabolik etkileri vb. üzerinde çalışmalara başlamışlardır. Bu çalışmalar ancak 19. yüzyıl sonlarına doğru önemli bir ivme kazanmış, beslenme konusunda yapılan araştırmalar ve buna paralel olarak yapılan yayınlar çoğalmaya başlamış ve 20.yüzyılın ikinci yarısından sonra beslenmenin sağlık ve hastalıklar üzerindeki etkisi tüm boyutlarıyla açıkça ortaya konulmuştur. Bugün hastalıkların pek çoğunda tedavinin başarılı olabilmesi için hastanın beslenme düzeninde değişiklik yapmak ve kişiye özel diyet planı düzenlemek gerekmektedir. Paleolitik dönemdeki sağlık ve beslenme ilişkilerini inceleyen Paleonutrisyon alanında çalışan bilim adamları, kemiklerin yapısı üzerinde yaptıkları inceleme sonuçlarına dayanarak insanlarda enfeksiyon ve beslenme yetersizliklerini gösteren izler olduğunu belirtmektedirler. Bu da besinin yetersiz olduğu ve enfeksiyonların kontrol altına alınamadığı durumda sağlığın ciddi şekilde etkilendiğinin en önemli kanıtıdır. Çağlar boyunca avcı toplayıcı olarak yaşayan insanoğlu, M.Ö. 10.000’lerde yerleşik düzene (Neolitik Dönem) geçtikten sonra tahılları ekip biçmeye başlamış böylece diyet, et tüketiminden daha çok ot tüketimine kaymıştır. Antropologlar bu dönemde insanların boylarında kısalma olduğunu belirtmektedirler. Taş tabletlerden ve papiruslardan elde edilen bilgilerden, insanların bitkisel ya da hayvansal kaynaklı pek çok ürünü hastalıklarda destek ürün olarak kullandıkları anlaşılmaktadır.

Tıbbın babası olarak bilinen Hipokrat, hastaların tedavisinde istirahat ve temizlik yanında beslenmede yapılacak düzenlemelerin ne kadar önemli olduğunu “Besinle tedavi edebileceğiniz hallerde ilaç tavsiye etmeyiniz” sözüyle açıklamıştır.

Hipokrat’ın tedavide besin karışımları denediği ve ilk önemli karışımının bal, sirke ve karabiber olduğu bilinmektedir. Antik çağdaki uygulamaların bilimsel olarak bir anlam ifade edip etmediği ancak, 19.yüzyıl sonlarında yapılan çalışmalarla anlaşılmaya başlamış ve hastalara ilk diyet planları doktorlar tarafından belirlenmeye ve hastaların bu diyete uyumlarının sağlanması hemşireler aracılığı ile gerçekleştirilmeye çalışılmıştır.

Doktor ve hemşirelerin hastanın tedavi sürecinde işlerinin yoğunluğu, diyetin doktor ve hemşire dışında başka bir sağlık personeli tarafından kontrole alınması zorunluluğunu doğurduğundan, konu ilk kez 1870’li yıllarda Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) gündeme getirilmiş, Amerikan Tıp Derneği 1877 yılında kendisine bağlı bir Diyetetik Komitesi oluşturarak komitenin başına o sıralar tarifleri daima besinlerin sağlıkla ilişkilerini göz önüne alarak hazırlatmasıyla ünlü yemek öğretmeni Sarah Tyson Rorer’i getirmişlerdir. Mrs. Rorer aynı yıl Diyetetik Gazete adı ile bir yayına başlamış, gazete çok ilgi görmüş ve kendisine her gün yüzlerce; “su şişmanlatır mı”, “sıcaklarda et mi, sebze mi yemeli” gibi sorularla dolu mektuplar gelmeye başlamıştır. 1880’de üç doktor Mrs. Rorer’a kurumlarında bir diyet mutfağı açmasını önermişler ve o tarihten sonra hastanelerde diyet mutfağı yaygınlaşmaya başlamıştır.

Bu gelişmelerden sonra diyet alanında çalışacak kişi gereksinimi ağırlık kazanmış ve 1899 yılında DİYETİSYEN unvanı ile yeni bir meslek tanımı yapılmıştır. 20.yüzyıl başlarında besinlerin bileşimleri ve besin ögelerinin vücuttaki fonksiyonları üzerine çalışmaların yoğunlaştırılmasına paralel olarak hastalıkların iyileştirilmesinde tedaviden çok korunmanın önemli olduğu konusundaki görüşler ağırlık kazanmaya başlamış ve koruyucu hekimlik daha da önemli olmuştur. Bu durumda diyetetik alanı daha fazla ilgi çekmeye başlamış ve sadece hastalıkta nasıl bir diyet uygulanacağı değil, sağlığın korunması için neler yenilmesi gerektiği üzerinde de çalışmalar yapılmaya ve rehberler oluşturulmaya başlanmıştır. Bu tarihlerden sonra yaşanan Birinci Dünya Savaşı sırasında İngiltere’de 2.500.000 erkek, askere alınmak için sağlık kontrolünden geçirilirken bunların %41’inde beslenme bozukluğu olduğu saptanmış ve askere alınmaları uygun görülmemiştir.

1917’de ABD’nin savaşa girmesiyle besinleri satın alma, saklama ve servisinde dikkat edilecek noktaları öğretecek, askerlerin besin ihtiyaçlarını ve yemeleri gerekli miktarı tayin edecek, hasta ve yaralıların beslenmesini planlayacak kişi ihtiyacı ortaya çıkınca orduya diyetetik formasyonu olan 356 kişi alınmıştır.

Diyetisyenler bu gelişmeler sonunda aynı yıl (1917) Amerikan Diyetetik Derneği (ADA) adı ile Dünya’da ilk olan diyetisyenler derneğini kurmuşlardır. ADA ilk toplantısını 1918 yılında yapmış ve o yıl ihtiyaç nedeniyle diyetetik hizmetlerini 4 alana ayırmışlardır. Bunlar ;

 1) Tedavici Diyetisyen (Kliniklerde hastaların ihtiyaçlarına uygun beslenme programları geliştirir, bunların uygulanmasını ve raporlanmasını sağlar),

2) Yönetici Diyetisyen (Toplu beslenme yapılan kurumlarda yiyecek içecek servisini, çalışan personeli eğiterek, fiyat kontrolünü ve servisin hijyenik olmasını sağlayarak yönetir),

 3) Toplum Sağlığı Diyetisyeni (Sağlık ocakları, Ana-çocuk sağlığı merkezleri, bakanlık vb. yerlerde görev alarak, bireylere ve gruplara hastalıkları önlemek ve yaşam kalitesini yükseltmek amacı ile geliştirilmiş beslenme uygulamaları için danışmanlıklar yapar)

 4) Eğitici-Danışman Diyetisyen (Bir sağlık kurumunda ya da kendi ofisinde kişilere durumlarını değerlendirerek önerilerde bulunur. Çoğunlukla eğitim kurumlarında, sağlık kurumlarında ve spor takımları ile çalışır.)

Amerika’da yaşanan bu gelişmeler diğer ülkelere de yansımış ve pek çok ülkede üniversitelerde beslenme ve diyetetik alanında eğitim veren bölümler açılmaya başlamıştır. Diyetisyenler mesleğe başladıklarında ağırlıklı olarak hastanelerde görev almışlar, daha sonra Anne ve Çocuk Sağlığı Merkezleri’nde de çalışmaya başlamışlardır. Önce kadınların icra ettiği bu mesleğe daha sonra erkekler de katılmışlardır. Diyetisyenlik mesleğindeki gelişmeye paralel olarak diyetisyenlerin çalışma alanları da oldukça fazlalaşmıştır. Günümüzde diyetisyenler hastanelerde, yurtlarda, okullarda, fabrikalarda çalışmaktadır aslında yemek yenilen, yiyeceklerin mevcut olduğu her yerde diyetisyen olması gerekmektedir.Unutmayalım  bu bizim işimiz 😊

Yazar : Bahar Güzelşen

KAYNAKÇA

KUTLUAY MERDOL,T. (2016). Beslenme ve Diyetetik Biliminin Dünü, Bugünü ve Geleceği. İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi  1(1):1-5

Sağlıklı buluşma noktası,Sağlık Bakanlığı,  https://sbn.gov.tr/icerik.aspx?id=386

mail-grubu