Okul Sütü Projesi – Ayşenur ŞAHİN

0
1168
www.diyetisyenstore.com

Okul Sütü Hikayesi

Eğitimci bir ailenin çocuğu olunca, küçük öğrencilere ve onların sorunlarına göz yumamıyorsunuz. Hele ki eğitimci ailenin diyetisen adayı evladıysanız, öğrencilerin beslenme sorunlarına hiç göz yumamıyorsunuz.

Kafamı kurcalayan,beni yiyip bitiren konu ne mi dersiniz?   “Okul Sütü “

Okul sütü uygulaması teoride mükemmel, pratikte fiyasko bir uygulama oldu. Olayı siyasete oyuncak eden politikacılar bir yandan, yaygaracı ebeveynler diğer yandan ,yancı medyaydı, yeterince eğitilmeyen ya da ilgisiz öğretmenlerdi derken elimizde kala kala bir kaos kaldı.

Oysa diğer ülkeler bu uygulamayı yapmış ve elle tutulur sonuçlar almışlardı bile. Daha az kalsiyum eksikliği,daha fazla boy uzaması,daha az obezite riski gibi önemli sonuçlardı bunlar. Bizde ne oldu?

Uygulamanın en başında süt içen çocuklar karın ağrısı şikayetinden yakındı. Süper (! )medyamız olayı besin zehirlenmesi olarak lanse etti. Çoğu aile işin aslını astarını araştırmadan buna inandı. Çoğu öğretmen çocukların sütü içip içmediğini kontrol etme ihtiyacı duymadı. Çoğu çocuk sütleri içmedi. Çoğu süt evdeki buzdolabı raflarında ya da çöp kutularında çocukların arkasından ağladı.

Süt içen çocuklardaki karın ağrısının sebebi “ Laktoz İntoleransı” denilen ve aslında toplumumuzun %75inde hali hazırda bulunan, ama her zaman ciddi yan etkiler göstermeyen bir rahatsızlıktı. Ve biz toplum olarak sütü yoğurt ya da peynir olarak tükettiğimiz için çoğu çocuk bu rahatsızlığından bihaberdi.

Ama olay besin zehirlenmesi olarak yansıtıldı. Sanki bir gıdanın içindeki mikrop sadece 1-2 çocuğu zehirleyip diğerlerine acımış gibi :)

Medya bunu kulaktan kulağa yansıttı. Ve anne-babalar korktu. Okul sütü ebeveynlerin gözündeki itibarını kaybetti. Artık anneler çocuklarını tembihliyordu: Okul sütünü içme, zehirlenirsin!  Ama bu pek ilgili anneler çoğu zaman çocuklarının evde süt ve süt ürünlerini tüketmeleri için bir çaba göstermiyordu. Konunun önemi konusunda yeterince eğitilmemiş öğretmenlerimiz  de öğrencilerinin sütü içip içmediğini kontrol etmedi.

Medyada boy gösteren birkaç şarlatan ise, pastörize süt ve süt ürünlerine “ölü süt “ damgasını yapıştırıverdi. Ve halkımız yine araştırmadan gözü kapalı itimat ediverdi.

Oysa okul sütüne, diğer ülkelerin yaklaştığı gibi yaklaşabilseydik bunların hiçbiri olmayacaktı. Projenin ciddi bir alt yapı sorunu olduğu en başından belli. Bir kere ilk önce yapılması gereken şey, eğitimcilerin ve ebeveynlerin eğitimi olmalıydı! Bunu yapacak olan kimselerse elbette diyetisyen ve gıda mühendisleri olmalıydı.

Pastörize sütlerle ilgili beyni karmakarışık olan topluma, pastörize ve UHT sütün “ölü süt” olmadığı, minerallerde düşük kayıplar olduğu, protein kaybının geleneksel kaynatmada çok daha ciddi boyutlara ulaştığı,vitamin kayıplarının zenginleştirmeyle ortadan kalkacağı anlatılmalıydı ve hala anlatılmalı.

Bunun için de medya ilginç olanın değil,doğru olanın peşinde koşmalı!

Sütlerin dağıtımıyla ilgili ciddi sorunlar var.  Yoksa neden sadece 3 gün süt dağıtımı yapılıyor ve bazı okullara süt dağıtımında hala eksiklik var dersiniz?

Süt yerine damak tadına daha uygun olan yoğurdun,peynirin ya da dondurmanın dağıtımının yapılması ise sanırım benim hayal dünyamda var olmaya devam edecek.

Fas’ta yapıldığı gibi sütün yanında bisküvi dağıtmak ya da Meksika ve Japonya’daki gibi süte ek olarak kahvaltı dağıtmak içinse sanırım daha 40 depo süt içmemiz gerek ;)

Gelecekten bir diyetisyen Ayşenur ŞAHİN

mail-grubu