Kanser Hastalıklarında Tıbbi Beslenme

Diyetisyen Derya Doğru, Beslenme ve diyetetik, Kanser CA hastalarında beslenme

0
1349
www.diyetisyenstore.com

 

Diyetisyen Derya Doğru
Diyetisyen Derya Doğru

Protein

Ameliyatlar, kemoterapi ve radyoterapi gibi tedavi yöntemleri nedeniyle zarar gören hücreleri onarmak ve bireyi enfeksiyonlardan korumak için kanserli hastaların protein gereksinmesi daha fazladır. Bu nedenle de protein tüketimlerini artırmak gerekmektedir. Hayvansal kaynaklı proteinlerin biyoyararlılığı daha yüksek olduğundan diyette yumurta, tavuk, balık, süt, yoğurt, peynir gibi besinlerin miktarları artırılmalıdır. İşlenmiş kırmızı et tüketimi azaltılmalıdır. Her ne kadar ihtiyacımız olan protein, B12 vitamini ve Fe gereksinimimizi karşılasa da yağ ve kolesterol içeriği yüksek olduğu için kırmızı et tüketiminde aşırıya kaçılmamalıdır.

Karbonhidrat

Basit şekerin aşırı tüketimi bazı hastalıklara sebep olmakla birlikte besleyici bir değeri olmadığı için özellikle kanser hastaları için yararsızdır. Basit şeker yerine kan şekerini hızlı bir şekilde yükseltmeyen ve dalgalanmalara neden olmayan, kan şekerini uzun süre belli sınırlar içinde muhafaza eden  ve önemli bir  lif kaynağı olan kompleks karbonhidratlar tüketilmelidir.

Yağlar

Doymuş yağ asiti içeren katı yağların yerine bitkisel sıvı yağlar tüketilmeli ve bitkisel sıvı yağlarda da aşırıya kaçılmamalıdır. Omega-3 ün çeşitli kanser türleri üzerine olumlu etkileri olduğu çeşitli çalışmalarla gösterilmiştir. Bu nedenle günlük omega-3 alımını artırmak adına özellikle uskumru, ton ve somon balığı gibi yağlı balıklar haftada en az iki kez tüketilip her gün 2-3 tane ceviz yenilebilir.

Vitamin ve Mineraller

Yeterli ve dengeli beslenen bireyler, vücudun ihtiyacı olan bütün vitamin ve mineralleri besinler aracılığıyla karşılarlar. Ancak kanser sırasında her zaman yeterli ve dengeli beslenmek mümkün olmayabilir ayrıca da kemoterapi ve cerrahi operasyonlar gibi kanser tedavileri vücudun depoladığı vitamin ve mineralleri tüketebilir.  Bu nedenle doktor veya diyetisyenden vücudun gereksinmesini karşılayacak multivitamin/mineral desteği konusunda yardım istenebilir.

Su

Kemoterapötik ilaçların vücut üzerindeki zararlı etkisini en aza indirmek için kemoterapi sırasında su içilmesi oldukça önemlidir. Su içerek vücutta görevini yerine getirmiş olan kemoterapi ilaçlarının vücuda zarar vermeden atılması sağlanır.

Her ne kadar diğer içeceklerden de sıvı ihtiyacımızı karşıladığımızı düşünsek de çay, kahve ve gazlı içecekler aslında diüretik etki göstererek vücuttan su atılmasına sebep olurlar. Çay, kahve, gazlı içecekler gibi günlük içeceklerin tüketimi sınırlandırılmalı ve vücudun sıvı gereksinmesi sudan sağlanmalıdır.

Belirli bazı hormonlar özellikle meme ve prostat gibi bazı kanser türlerinin ortaya çıkmasına ve ilerlemesine neden olabilirler. Örneğin soya ve soya ürünleri fitoöstrojen kaynakları olup bu besinler insan vücudunda üretilen doğal östrojen hormonu gibi davranırlar. Hormona dayalı kanser türlerinde bu gıdaların tüketimi önerilmemektedir.

Bazı Besinlerin Kanser Üzerine Etkileri

Fitokimyasallar bitkisel yiyeceklerde doğal olarak bulunan bileşenlerdir. Yapılan çalışmalarda fitokimyasalların kanser oluşumunu önlediği belirtilmiştir. Bu etkilerinden dolayı sebze ve meyvelerden izole edilerek besin desteği şeklinde üretimi yapılmaktadır. Uygun dozlarda kullanılsa dahi besin destekleri doğal gıdalarla alınanların yerini tutmadığı için günde en az 5 porsiyon çeşitli renklerde taze sebze ve meyve tüketilmelidir.

Soyanın yapısında bulunan isoflovanlar anti-kanserojen etki göstermektedir. Soyanın tümörün büyümesini ve kanserin yayılmasını önlediğini gösteren bir çok çalışma olmasına rağmen meme kanserinde kullanılan temoksifen isimli ilacın etkinliğini azalttığını gösteren çalışmalar da mevcuttur. Bu nedenle östrojene duyarlı meme kanserli hastaların soya ve soya içeren ürünlerden kaçınmaları gerekmektedir.

Yapılan birçok çalışmada omega-3 yağ asitlerinin kalınbağırsak, meme ve prostat dokusunda bulunan tümörlerin büyümesini ve çoğalmasını önlediği gösterilmiştir. Bununla birlikte omega-6 yağ asitlerinin ise tümör büyümesini ve çoğalmasını arttırdığını gösteren çalışmalar mevcuttur. Balık yağı her tür balıkta bulunmasına rağmen somon, tuna, sardalya ve uskumruda en fazladır. Ameliyata girecek kişiler ve warfarin kullanan hastalar balık yağı takviyesi alıyorlarsa uyarılmalıdırlar çünkü bu durumlarda balık yağı kanın pıhtılaşmasını azaltarak kanamaya neden olabilir.

Keten tohumu lignan denilen öğelerden zengindir. Lignanlar fitoöstrojen kategorisinde değerlendirilmektedir. Fitoöstrojenler bazı kanserlerin önlenmesinde etkilidirler. Bütün olan keten tohumu sindirilemediğinden sağlık açısından herhangi bir fayda göstermez. Bu nedenle bütün olan keten tohumu çekilmeli, hava ve ışık almayan bir şekilde muhafaza edilmelidir. Keten tohumu alfa linolenik asitten de zengindir. Günlük 25-30 gram kadar kullanımı güvenlidir.  Ameliyata girecek kişiler ve warfarin kullanan hastalar keten tohumu kullanıyorlarsa uyarılmalıdırlar çünkü keten tohumu bu durumlarda kanın pıhtılaşmasını azaltarak kanamaya neden olabilir.

Yeşil çay ve siyah çayda birer antioksidan olan polifenol ve flavonoid denen bileşenler bulunmaktadır.  Flavonoidlerin en aktif türü kateşinlerdir. İnsan beslenmesindeki en iyi kateşin kaynağı çaydır. Yeşil çay siyah çaya kıyasla daha fazla kateşin içerir. Kateşin, kanser hücrelerinin büyümesini sağlayan enzimlerin üretilmesini önleyerek kanser hücrelerinin büyümesini önler. Çay kafein içerdiğinden dolayı kanser tedavisi sırasında ihtiyaç duyulan demirin vücut tarafından kullanılmasını önleyebilir. Eğer coumadin gibi kan sulandırıcı ilaçlar kullanılıyorsa yüksek dozda çay içilmemelidir.

Turpgillerin içeriğinde C vitamini, beta-karoten, lif, kalsiyum, folik asit ve bir çok fitokimyasal madde vardır. Yapılan çalışmalar sonucunda bu tür besinlerin kanser oluşumunu önlediği ve kanser tümörlerini büyümesini önlediği sonucuna varılmıştır. Yüksek oranda lif içerdiğinden dolayı gaz problemi yaşayanlar ve ishal olan hastalar bu besinleri tüketmekten kaçınmalıdırlar.

Turunçgiller ailesinde bulunan limon, greyfurt, mandalina ve portakalda kanserden koruyucu özellik gösteren bir çok fitokimyasal madde bulunmaktadır. Turunçgillerin kanserden koruyucu etkilerini gösterebilmeleri için öncelikle turunçgillerin suyu değil kendi tüketilmeli ve kansere etki eden bileşikler turunçgillerin kabuğunun hemen altında bulunan beyaz kısımda yoğunlaştığından dolayı kabukları mümkün olduğunca ince soyulmalı ve o beyaz kısımları da tüketilmelidir.

Soğanda bulunan kuarsetin ve sarımsakta bulunan allium bileşikleri karsinojenik maddelerin vücuttan atımını sağlayarak kanseri veya tümörün çoğalmasını önler. Ayrıca sarımsağın antibakteriyel özellik gösterdiği ve midede bulunan helikobakter pilorinin üremesini önleyerek mide kanserinden koruyucu etki gösterdiği bilinmektedir.

Domates, kırmızı greyfurt, çilek, karpuz ve papayada bulunan likopen bir karotenoiddir ve karotenoidler birçok kanser türüne karşı koruyucu etki göstermektedir.

Üzümde bulunan resveratrol de kanser riskini düşürmektedir. Kırmızı ve pembe üzümler yeşil üzüme kıyasla daha fazla resveratrol içermektedir. Şarap da resveratrolden zengin olmasına rağmen birçok kanserin oluşumuna etki ettiği için kullanılmamalıdır.

Tam tahıllı ürünler lif açısından zengin oldukları için ağız, gırtlak, yemek borusu, mide, kolon, rektum gibi kanserlere karşı koruyucu etki göstermektedir.

Kahve tüketiminin kanser üzerine etkisini inceleyen araştırmalar yeterli olmamakla birlikte kahvenin tümörün büyümesine neden olduğu konusunda bir bilgi de mevcut değildir.

[vc_cta h2=”Yazar : Diyetisyen Derya Doğru’ nun kaleminden” txt_align=”center” style=”flat” color=”purple” css_animation=”bottom-to-top”]Sitemizde Paylaşımda Bulunmak İsterseniz BURAYI tıklayınız.[/vc_cta]

 

mail-grubu