Şişmanlık Gerçekten Bir Sorun Mu?

0
1068
www.diyetisyenstore.com

Dyt. Özcan İyici
Kişisel Sayfası 

Son yıllarda dünyada ve ülkemizde obezite ciddi bir sağlık sorunu olarak karşımıza çıkmaya başlamıştır. Kalıtsal ve çevresel birçok faktör aşırı kilo artışına etken olabilir. Özellikle sanayinin gelişmesiyle birlikte yağ ve şeker içeriği fazla olan hazır besinlerin artışı, teknolojinin ilerlemesiyle hareketlerimizin kısıtlanması, birçok işimizi artık aletlerin yapıyor olması, kadınların çalışma hayatına daha aktif girmesi ile birlikte sofra düzenimizin bozulması, hazır gıdaların daha çok tüketilmesi aşırı şişman bireylerin artışına da neden olmaktadır. Elbette şişmanlamaya neden olan altta yatan hastalıklar da olabilir. Ancak bu çok az bir kısmını oluşturmaktadır.

Çocuklardaki şişmanlık oranı hızla artmakta ve bu da gelecekte obezitenin daha da önemli bir sorun olarak karşımıza çıkacağını göstermektedir. Yapılan araştırmalar bebeklik döneminde şişman olanların %60’ının, çocukluk çağındakilerin %36’sının yetişkin dönemde şişman olduğunu göstermiştir. Bu çağda oluşan şişmanlıkta yağ hücreleri hem sayıca hem de ölçü olarak artmaktadır. Bu da çocukluk çağında oluşan şişmanlığın ne kadar önemli olduğunu vurgular.

Şişmanlık, vücut yağ dokusundaki artışa bağlı olarak ağırlığın artması olarak tanımlanabilir. Şişmanlığın saptanmasında ise günümüzde kullanılan en iyi yöntem; vücut ağırlığının Kg cinsinden değerinin boy uzunluğunun metre cinsinden değerinin karesine bölümüyle elde edilen Beden Kitle İndeksi(BKİ)’dir. Yetişkinler için BKİ değerleri:

BKİ=AĞIRLIK(kg) / BOY(

18.5’dan az ………..Zayıf

18.5-19.9 ……………İnce

20-24.9……………….Normal

25-29.9……………….Hafif şişman

30-39.9……………….Şişman

40 -49.9……………    Aşırı şişman

50 ve üzeri………..  Süper şişman

Bu değerlere bakarak 1.65 boyunda bir yetişkinin olması gereken ağırlığı 51-64 kg arasındadır. Daha sonra vücutta yağın nasıl dağıldığını gösteren şişmanlama tipi değerlendirilir. Yağ bedenin alt bölümlerinde toplanmış ise armut tipi şişmanlık, üst bölümlerinde toplanmış ise elma tipi şişmanlık oluşmuştur. Vücudun üst kısmında oluşan kilo artışı koroner kalp hastalıkları, diyabet ve hipertansiyonun oluşumunda etken bir faktör olarak tespit edildiği için elma tipi şişmanlık çok daha önemlidir ve mutlaka kilo verilmesi gerektiğini ifade eder.

Bel çevresinin erkekte 102 cm, kadında 88 cm’yi geçmesi, ya da bel çevresinin kalça çevresine oranının erkekte 0.9, kadında ise 0.8’den fazla olması yine şişmanlık olarak değerlendirilmektedir. Bu son iki ölçüm aynı zamanda fazla olduğunu anladığımız yağ dokusunun vücudun neresine biriktiğini de anlamamıza yarar. Eğer yağ dokusu karında ve dolayısı ile iç organların çevresinde birikmişse bu durumda o şişman kişide kilo fazlalığına bağlı olarak ortaya çıkma ihtimali olan bazı ek hastalıkların görülme oranı çok daha fazla artar. Örneğin bu kişilerde tansiyon yüksekliği, şeker hastalığı, kalp ve beyin damarlarında tıkanma ve buna bağlı olarak kalp krizi ve felç geçirme ihtimali, şişman olmayan veya şişman olup da yağ dokusu karın dışındaki bölgelerde (örneğin bacak, kol gibi) biriken kişilere göre çok daha fazladır.

Şişmanlık Nedenleri:
Şişmanlığın artışına neden olan etkenler arasında yaşlılık, beslenme alışkanlığının hazır yiyecek türüne kayması ve ayaküstü yenilen tost, sandviç, hamburger, pizza, patates kızartması gibi yiyeceklerin fazla tüketilmeye başlanması, kadınlarda çok doğum yapma, daha az hareketli bir yaşam, sanayileşmiş bir toplumda yaşama, evlilik, alkol tüketimindeki artış ve en önemli nedenlerden biri olarak genetik sayılabilir. Yaş ilerledikçe metabolizma hızı azalacağından kilo vermek zorlaşmaktadır. Toplum olarak beslenme tarzının özellikleri de şişmanlık için belirleyicidir. Çok yağlı yemek türleri fazlaca tüketiliyorsa, ya da özellikle sanayileşmekte olan ülkelerde daha çok hazır ve ayaküstü hızlı yenilen ancak hamur ve yağdan çok zengin gıdaların tüketimi, yöresel ev yemeklerinin yerini almaya başlamışsa şişmanlık kapıda demektir. Kadınlarda her geçirilen gebelik vücutta fazladan kilo bırakabilir. Özellikle kadın, gebelik sırasında gereğinden fazla kilo aldıysa ya da doğum sonrasında bu fazla kiloları atmak için gayret göstermediyse ve çok sayıda doğum yaptıysa yine şişmanlık adayıdır. Kişinin hayatında oluşan bir değişiklik nedeniyle aktivitesi azaldıysa, örneğin bedensel olarak aktif olduğu bir işten masa başı bir işe geçiş, iş bırakma veya emeklilik, araba kullanmaya başlamak gibi nedenlerle enerji tüketimi azalabilir. Evlilik de şişmanlığın ortaya çıkması için bir etken olabilir. Gerek erkekte gerekse kadında, özellikle de şişmanlığa eğilimi olan kişilerde evlilik öncesinde kilo almamak ve formda kalmak için gösterilen çaba evlilik sonrasında pek kalmadığı için daha kolay kilo alınabilmektedir. Alkol kullanımı da boş enerji olduğu için ve genellikle beraberinde kalorili yiyeceklerin de tüketilmesi nedeniyle şişmanlık için hazırlayıcı bir nedendir. Bunların yanısıra şişmanlığın ortaya çıkmasında en önemli faktörlerden biri de genetiktir. Bazı ailelerde çocuklar da ebeveynler gibi şişmanlığa eğilimlidir.

Bu faktörlerden bir ya da daha fazlasının bir kişide bulunması ile şişmanlık ortaya çıkmaktadır. Ancak şu da unutulmamalıdır ki bir kişi ancak ve ancak harcadığından daha fazla gıda veya kalori alırsa ya da tersinden söylersek aldığı gıda veya kaloriden daha az harcarsa şişmanlar. Ayrıca yapısı nedeniyle şişmanlığa yol açan bazı hastalıkların olduğunu ve bir neden yokken sonradan ortaya çıkan şişmanlık hallerinde öncelikle bir doktora gidip, şişmanlığa bir hastalığın mı neden olduğunu anlamak gerekmektedir.

Ne Gibi Hastalıklara Neden Olmaktadır?

  • Kalp-damar hastalıkları
  • Hipertansiyon
  • Tip –II Diyabet
  • Safra kesesi hastalıkları
  • Uyku apnesi, solunum problemleri
  • Gut
  • Kanser
  • Polikistik over sendromu
  • Kısırlık
  • Adet düzensizliği
  • Deri enfeksiyonları, mantarlar
  • Düztabanlık,eklemlerde kireçlenme
  • Varis
  • Fıtık
  • Yağlı karaciğer hastalıkları
  • Metabolik sendrom
  • Kazalara yatkınlık
  • Psikolojik bozukluklar
  • Yaşam süresinde kısalma

Kilo Vermenin Ne Gibi Yararları Vardır ?
Yapılan çalışmalarda vücut kitle indeksinin 30’un üzerine çıktığı kişilerde beraberinde bulunan hastalık ve ölüm oranlarında artış görülür. Dolayısı ile kilo vererek vücut kitle indeksini bu kritik oranın altına düşürerek bu sayılan zararlar azaltılmış olur. Kilo vermekle kalp-damar sistem hastalıklarının oluşma riski azalır. Kan yağları düşer. İyi huylu kolesterol düzeyleri artar. Kalp krizi geçirme ihtimali azalır. Yüksek olan kan basıncı düşer. Kaybedilen her % 1’lik kilo ile kan basıncı 1 mmHg düşer. Bir çalışmada 11 kg kayıp ile kan basıncında % 20 azalma sağlanmıştır. Ayrıca zayıflama yoluyla kişinin kullandığı tansiyon ilaçlarına ihtiyacı ya azalır ya da tamamen biter.

Şeker hastalarında kan şekeri kontrolü şişman kişilerde zor yapılabilirken, kilo verme ile bu ayar çok daha kolay sağlanabilir ve belki de kullanılan ilaçların dozlarını azaltmak mümkün olabilir.

Şişman kişilerde mevcut olan kanın kolay pıhtılaşması ve dolayısı ile damarı tıkayabilmesi sorunu kilo verme ile azalır ya da ortadan kalkar.
Üreme ve adet düzeni ile ilgili yaşanan sorunlar da kilo verme ile azalacaktır.
Safra kesesi hastalığı ortaya çıkma ihtimali, kilo vererek azaltılabilir. Ayrıca safra kesesi operasyonu geçirecek kişiye cerrahi işlemin daha kolay uygulanmasını sağlar.
Kilo verme ile kas ve iskelet sistemi üzerine binen yükün bir kısmı kalkacağı için kireçlenme, eklem ilthapları ve bel fıtıklarında düzelme veya rahatlama görülebilir.
Karaciğer yağlanması geriler ve mide barsak sistemine ait yakınmalar azalır.
Nefes alıp verme ile ilgili yakınmalar ve uykusuzlukta azalma olduğu, akciğerde sıkça görülen enfeksiyonların azaldığı gözlenir. Aynı akciğer çok daha fazla bir vücut kitlesine hizmet etmeye çalışırken şimdi çok daha az vücut kitlesine rahatça oksijen sağlayabilmektedir.

Kadınlarda özellikle karındaki aşırı şişmanlığa bağlı gülmek veya öksürüp hapşırmakla idrar kaçırma sorunu azalır ya da ortadan kalkar.
Kilo vermekle hem iyi bir iş başarmış olmanın verdiği öz güven nedeniyle hem de görsel olarak daha düzelme olduğundan kişi kendini psikolojik açıdan daha rahat hisseder.

TIBBİ BESLENME TEDAVİSİ
Şişmanlık tedavisindeki en önemli basamaktır. Burada bahsedilen diyet, kısa sürede çok az hatta hiç yememekle, ya da bir cins besin maddesine ağırlık verilerek yapılan diyetler değildir. Bu şekilde diyet yapmanın yarardan çok zararı olacak ve sonuç alınması da son derece zorlaşacaktır. Kısa süreli diyet yapan bir kişi istediği 3-5 kiloyu hemen verebilmektedir. Ancak çoğu kilolu kişinin de yaşayarak tecrübe ettiği gibi, diyeti bıraktığı ve normal yeme düzenine geçtiği anda aynı kiloları hatta daha fazlasını geri almaktadır. Tek yönlü gıda maddeleriyle, yani sadece sebze veya sadece makarna, et ile uygulanan diyetler de vücudun ihtiyacı olan bazı maddeleri kişiye sağlayamaması nedeniyle bir süre sonra bazı gıda maddelerinin eksikliğine bağlı belirtiler ve hatta hastalıklar ortaya çıkabilmektedir. Bu eğer kısa süreli bir tek yönlü diyet olacaksa o zaman da daha önce bahsedilen verilen kilonun aynen geri alınması sözkonusu olacaktır. Öyleyse kilo vermede en ideal diyet hangisidir? Bu soruya cevap vermek kolaydır ancak uygulamak sabır ister. Çünkü ideal bir diyet, içerik olarak her şeyi içinde bulunduran ancak miktar olarak az, kalori olarak düşük düzenlenmiş bir diyettir. Yani kişi her şeyden yiyebilir ancak az miktarda ve günlük olarak belli bir kaloriyi geçmemek şartıyla. Canı çok istediyse kişi hamurlu bir tatlı da yiyebilir. Ancak buna karşılık gelecek diğer gıda maddelerinden o gün için yememesi gerekmektedir. Hasta, doktoru ve diyetisyeni ile oturup bir hedef kilo tespit eder. Bu kiloya ne kadar zamanda ulaşacağını kararlaştırır. Bu hedef kilo başlangıçta hiçbir zaman ideal kilo değildir. Genellikle başlangıç kilosunun % 5-10’u civarında olur. Bu hedefe ulaşmak için hastanın uygulayabileceği bir diyetin kalori miktarı saptanır. Fazla miktarda yemek yediğini belirten birinin bir günde tükettiği gıdaların toplam kalorisi hesaplanır ve 600-800 kalori çıkarılarak kişinin alması gereken günlük kalori hesaplanır. Ancak günlük kalori çok özel durumlarda ve hastanede yatarak yapılan diyetler hariç 1000 kalorinin altına düşmemelidir. Kilosuna ve yaşına göre zaten az miktarda yemek yiyen ancak aralarda abur cubur atıştıranlar için kalori miktarını pek de değiştirmeye gerek olmayabilir. Bu kişilerde abur cuburu kesmenin ve aktivitesini arttırmanın yollarını araştırmak gerekir. Eğer alınan miktar zaten az ve aralarda atıştırma da olmuyorsa o zaman enerji harcamayla ilgili bir problem var demektir. Çünkü daha önce de belirtildiği gibi kilo vermek ancak alınan gıdadan daha fazlasını yakmakla, ya da yakılan enerjiden daha azını almakla mümkündür. Kişi bu programa başlarken bunun ara hedeflerle adım adım ilerleyeceğini ve ortalama 1,5 yıl gibi uzun bir zaman süreceğini bilmelidir. Ancak böylece uygulanan diyet, kişide bir yeme tarzı haline gelir ve doktor ve diyetisyenle olan takibi bittiğinde hala bu yeme tarzına devam edip, verdiği kiloları geri almayabilir. Aksi takdirde belli bir süre için uygulanan diyetten sonra bu şekildeki yemek yeme, bir alışkanlık haline gelmediyse kiloları geri almak kaçınılmazdır. İlk hedeflenen kiloya beklenen süre içinde ulaşıldıktan sonra oturup yeni hedef ve yeni süre saptanır ve bu iş, kişi ideal kilosuna ya da kabul edilebilir kiloya gelene kadar devam ettirilir.

Egzersizin Önemi:

Egzersiz, kilo vermenin ikinci en önemli çaresidir. Egzersizin yer almadığı bir zayıflama programı düşünülemez ve zaten başarılı olma ihtimali de yoktur. Egzersizin tek başına bile orta derecede kilo verdirdiği görülmüştür. Ancak fazla kilo vermek isteyen bir kişide egzersiz tek başına arzu edilen kiloya ulaşılmasında yeterli değildir. Fakat arzu edilen kiloya ulaştıktan sonra bu düzeyin korunmasında en etkili yöntemdir. Kilo verdirici egzersiz türü izotonik (aerobik) olanıdır. İzometrik egzersizler ise vücutta kas gelişimini sağlar, yağ oranını azaltır ancak kilo verdirmede pek yararı yoktur. Düzenli egzersiz yapan kişilerde istirahat sırasında da metabolizma hızının yüksek olduğu gösterilmiştir. Egzersizin enerji harcatıcı etkisi sadece hareket sırasında değil egzersizin sona erdirilmesinden sonra da devam etmektedir. Yine egzersizin bir diğer etkisi de hareketlilik sırasında ve sonrasındaki 15 dakika boyunca yemek yeme ihtiyacı duyulmamasını sağlamasıdır. Ayrıca düzenli egzersiz yapınca kişinin yağlı yemek yeme ihtiyacı ya da arzusu azalmaktadır. Kilo ve yemek yeme üzerine olan bu yararlı etkilerinin yanısıra, egzersizin, şeker hastalarında kan şekerini düşürmek, kolesterol ve trigliserid gibi kan yağlarını azaltmak, yüksek olan kan basıncını düşürmek, kanın pıhtılaşmasını önlemek ve kişinin psikolojik durumunu düzelterek kendine olan güvenini sağlamak gibi birçok ek faydaları da mevcuttur. Şişman bir kişinin kilo vermek için uygulayacağı egzersizin türü izotonik (aerobik) yani ağarlık kaldırmayı gerektirmeyen, birçok kas grubunu çalıştıran, yürüyüş, bisiklete binme, yüzme gibi aktiviteler olmalıdır. Egzersiz süresi azdan başlanmalıdır. Sonuçta ulaşılması gereken ideal egzersiz süresi haftada 2-3 gün 45-60 dakika veya haftada 4-5 kez 20-30 dakikadır. Bu egzersizi yaparken zarar görmemek için yaşa göre bazı sınırları aşmamak gerekmektedir. Normal kilolu bireylerde egzersiz sırasında ulaşılması gereken maksimum kalp hızının (220-yaş) olması gerekmektedir. Şişmanlarda ise bu hız 200- (yaş X 0,5) formülü ile hesaplanır. Ortalama olarak yukarıda bahsedilen sürede ve yaş için maksimum olarak hesaplanan kalp hızının % 60-70’ine ulaştıran bir egzersiz idealdir. Tabii egzersiz programına başlamadan önce özellikle kalp ve diğer vücut sistemlerinde buna engel bir hal olup olmadığının da bir hekim tarafından incelenmesi önem arzetmektedir.

Davranış Değişiklikleri: 

Kilo almada önemli rol oynayan ve zayıflarken de yapılması ya da yapılmaması önem kazanan bazı davranışlardan bahsetmek gerekecektir. Bu davranışların kontrol altına alınmasını sağlayacak gruplar halindeki tedavi yöntemlerinin yanı sıra, kişinin kendi kendine dikkat edeceği bazı konular da mevcuttur. Özellikle yemek yemeyi uyaracak uyaranlardan uzak durmak (gıda satan dükkanların vitrinlerini seyretmemek gibi), alınacak gıda miktarının kontrolünü kaybetmemize yol açacak ortamlarda yemek yememek (televizyon karşısında yemek yememek gibi), daha küçük porsiyonlar alıp gerekirse tekrar almak, küçük tabak kullanmak bunlardan bazılarıdır. Kişinin bu çabalarına aile bireylerinin, arkadaş ve iş çevresinin de destek vermesi, hastanın işini kolaylaştıracak önemli bir faktördür.

Yazarın diğer yazıları
http://diyetisyenara.com/v2/default.asp?Page=Kisisel&UyeID=2571 

mail-grubu